Gezegenden mektuplar: Akropolis’ten Efes Antik Kenti’ne… Köprüden önce son çıkış mı?
Yunanistan’ın başkenti Atina’yı ziyaret ettiyseniz şehrin büyüsünün nedenini biliyorsunuz demektir. Kentin her yerinden görünen, 150 metre yüksekliğe kurulmuş Akropolis’ten bahsediyorum. Şehir, güzelliğini bu tarihi yapılar topluluğundan aldığının farkında olacak ki Atina’da Akropolis’in her yerden görülebilmesi için 17.5 metreden daha yüksek bina yapmak yasak. Aynı büyülü anları Efes Antik Kenti’nde de yaşamıştım. Kente adımınızı atar atmaz adeta tarihte bir yolcuğuna çıkıyorsunuz. Bu iki büyüleyici tarihsel yapının da iklim krizinden etkileneceğini ve birinin belki de sular altında kalacağını bilmek çok endişe verici.
Atina’nın merkezine indiğinizde her yerde bir arkeolojik kalıntı görmeniz mümkün. Girdiğiniz her sokak başka bir tarihe açılıyor. Merkezi denize uzak olduğu halde bu kadar güzel olan en güzel şehir Atina sanırım. Adımladığınız sokaklarda çağlar önce Sokrates ya da Aristotales’in gezmiş olma ihtimali insanı heyecanlandırıyor. Plaka ve Monastiraki meydanında hava kararınca gezmek olağanüstü. Işıklarla aydınlatılan arkeolojik alanlar üzerinde Yunan müzikleri yükseliyor. Kimisi sokak sanatçıları kimisi de tavernalarda çalıyor. Kalabalık da cabası…
‘YÜKSEK ŞEHİR VEYA KALE’
Arkeolojik kalıntılarla örülen bu şehrin en kıymetli eseri ve zirvesi de eski Yunan medeniyetinin en önemli sembollerinden biri olarak kabul edilen Akropolis olsa gerek. Şehirden 150 metre yüksekliğe, kayalıklar üzerine bu tarihi yapılar topluluğu MÖ 5. yüzyılda inşa edilmiş. Akropolis’in kelime anlamı “yüksek şehir” veya “kale” anlamına geliyormuş.
Ben de bu alana şehri adımlaya adımlaya çıktım. Güvenlik şeritlerinden geçtikten sonra tepede sizi sıra sıra tarihi yapılar karşılıyor. Ayrıca alanda önemli tapınaklar ve anıtlar var. Akropolis’in tanrıça Athena’yı onurlandırmak için yapıldığından bahsediliyor. Bu alanın içinde en bilinen yapı ise Parthenon tapınağı. Aynı alanda bulunan Athena Nike tapınağı da diğer önemli yapılardan. Burası zamanında şehre siyasi, dini ve kültürel merkezlerden biri olarak hizmet etmiş. Aynı zamanda Yunan demokrasisinin ve kültürel kimliğinin sembolü olarak görülüyormuş. Ayrıca Akropolis UNESCO Dünya mirası listesinde yer alıyor.
‘İŞARETLER VAR’
Böyle büyüleyici bir eserin insanlık kaynaklı iklim değişikliğinin tehdidi altında olduğunu bilmek çok üzücü. Reuters’ta yer alan bir yazıda bilim insanları iklim krizinin Akropolis’i tehdit ettiğini belirterek hava kirliliği ve asit yağmurunun mermerleri aşındırdığını, kuraklık veya sağanak yağışlar gibi aşırı hava olaylarının da eski duvarlarda ve tapınaklarda yapısal sorunlar yarattığı konusunda uyarıyor: “Akropolis tepesi muhtemelen Yunanistan’ın en iyi korunmuş arkeolojik alanı olsa da, iklim değişikliğinin tepede duran anıtları giderek daha fazla etkilediğine dair işaretler var.”
‘BAŞKA BİR EVREN GİBİ…’
Akropolis’le benzer hissiyatları yaşadığım bir antik kent daha var. O da İzmir Selçuk’ta bulunan ve dünyanın yedi harikası arasında yer alan Efes Antik kenti. Şehrin kalabalığından uzaklaşıp Selçuk’a girer girmez her yerde antik kentin tanıtımına rastlıyorsunuz. Hatta turizm de bu yönde gelişmiş. Kaldığım otelin sahibine bu bina depreme dayanıklı mı diye sorduğumda “Abla burası dünyanın yedi harikasından birinin olduğu yer. Güvenli tabii” yanıtını aldım ancak nasıl bir bağlantı kurmam gerektiğini pek anlamadım.
İlçenin merkezine çok yakın konumdaki bu antik kente doğru yola çıktığımda geniş bir kalabalığın içinde buldum kendimi. Uzun araba kuyrukları da antik kenti ziyaret etmeyi bekliyordu. Sıkışık yolların ardından otoparka ulaştım ve çay bahçelerinin arasından antik kente giriş yaptım. Girer girmez uzun gövdeli ağaçların karşıladığı bu kent gerçekten başka bir evrene ziyarete gitmişsiniz havası veriyor. Antik kentin içindeki tarihi eserlerin en ünlüleri Artemis tapınağı ile Celsus Kütüphanesi. Beni de en çok kütüphanenin heybeti heyecanlandırdı. Antik yollarda yürümek ve tarihe tanıklık etmek bence Türkiye’de yaşayan herkesin tatması gereken bir deneyim.
Birçok yer gibi Efes Antik kenti de iklim krizi tehdidi altında. Kütahya Dumlupınar Üniversitesi’nden Doç. Dr. Enes Zengin’in yaptığı bir araştırma, iklim krizi nedeniyle deniz suyu seviyelerinde beklenen yükselme sonucu tarihi yerlerin sular altında kalabileceğini ortaya koydu. Çalışmaya göre deniz suyu seviyelerindeki yükselmenin üç metreyi bulması halinde ‘orta’ seviye risk altındaki alanlar da etkilenebilecek. Böyle bir durumda, Aydın’da Efes Limanı, Efes Antik Kenti, Milet Antik Kenti ve Güvercinada Kalesi; İzmir’de Klazomenai Örenyeri; Antalya’da ise Olimpos ve Patara antik kentleri, kısmen veya tamamen sular altında kalabilir. Zengin, bu alanlarda yapılacak çalışmalarda, iklim krizi nedeniyle su seviyelerinde beklenen yükselmenin de dikkate alınması gerektiğine dikkat çekmişti.
Gerçekten iki tarihi yapıyı da gezerken aynı şeyi düşündüm: Tarihi yendiler ama insanlığa yenilecekler.